Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, bugün açılışı gerçekleştirilen Ankara Roketsan Nuri Killigil Camii'nde hutbe irad etti, Cuma namazı kıldırdı
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Anne babanın ve yakınların miras olarak bıraktıklarından erkeklere pay vardır; yine anne babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıklarından kadınlara da pay vardır; azından çoğundan, belli pay.”
Hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Her kim öldükten sonra geride mal bırakırsa, o mal mirasçılarınındır.”
Kardeşlerim!
İslam’ın titizlikle üzerinde durduğu haklardan biri de mirastır. Dinimiz, hayatın her alanında olduğu gibi, miras paylaşımında da adaleti öngören ayrıntılı hükümler getirmiştir. Mümin, ahiret yolculuğuna uğurlanırken geride bıraktığı maldan, önce cenaze masrafları karşılanır. Sonra, eğer varsa borçları ödenir. Ardından üçte biri aşmamak kaydıyla mirasçıların dışındakilere yönelik vasiyeti yerine getirilir. Bütün bunlardan sonra ise miras varislere intikal eder.
Aziz Müminler!
Miras taksim edilirken her hak sahibine hakkının verilmesi, kadın-erkek, büyük-küçük hiç kimsenin mağdur edilmemesi esastır. Kadınlara miras verilmemesine yönelik örf ve âdetler, dinimize göre adaletsizliktir, zulümdür, asla meşru değildir. Allah’a ve O’nun indirdiği Kur’an’a iman eden her Müslüman, mirastan payına düşene rıza göstermeli ve kardeşlerinin hakkına el uzatmaktan sakınmalıdır. Nitekim Rabbimiz mirasla ilgili hükümleri beyan ettikten sonra bizleri şöyle uyarır: “İşte bu, Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
Aziz Kardeşlerim!
Mirasın emanet olduğunu, miras ve kul hakkı arasında ince bir sınır bulunduğunu unutmayalım. Hırslarımıza yenilerek o sınırı asla çiğnemeyelim. Miras söz konusu olduğunda merhameti, insafı, adaleti ve hakkaniyeti elden asla bırakmayalım.
Kıymetli Kardeşlerim!
Roketsan sınırları içerisinde yapmış olduğumuz Nuri Killigil Camii'nde bugün itibariyle, içinde namaz kılınacak, ibadet edilecek, Kur’an öğrenilecek, ders yapılacak. Hep birlikte Beytullahın ve Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) Efendimizin Mescid-i Nebevisinin bir şubesi olan bu güzel mabede, Nuri Killigil Camiine sahip çıkalım inşallah.
Allah Resulü Efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicret ettiğinde ilk iş olarak Mescid-i Nebevi’yi inşa ettirmişti. Mescid-i Nebevinin inşaatından sonra Müslümanlar orada hem ibadetlerini yaptılar hem de İslam tarihinin ilk mektebini Mescid-i Nebevinin içinde inşa ettiler ve ihya ettiler. Onun adına Suffe dediler. O Suffe’de yetişen insanlara Ashab-ı Suffe ismi verildi. Her birisini Allah Resulü Efendimiz yıldızlara benzetti. Ashab-ı Suffe işte o suffede, o mektepte yetişti. Kur’an’ı, Allah Resulü Efendimizin sünnetini orada öğrendiler. Öğrendiklerini Mescid-i Nebevi'de bırakmadılar, mescidin dışarısına çıkardılar. Mescitte, mektepte, suffede öğrendiklerini binlerce, yüz binlerce insana öğrettiler. İslam Medeniyeti böyle gelişti, böyle yayıldı. Mescitler, camiler, medreseler, İslam medeniyetinin çimentosunu teşkil etti. İlim, bilgi böyle doğdu. Bilginin yayılması camilerden, mescitten başladı. İnşallah burada, Ankara'da, Savunma Sanayimiz himayesinde Roketsan bölgesinde yapılan bu mescitten de nice güzellikler yayılacak. Nice kardeşlerimiz burada rüku edecek, kıyama duracak, secde ve dua edecektir.
Allah Resulü Efendimiz buyuruyor ki, ‘Düşmanın silahıyla silahlanınız.’ İşte burayı, milletimize, ezanımıza, bayrağımıza, vatanımıza, namusumuza karşı göz diken düşmanlara korku salmak, dostlarımıza güven vermek için milletimizin hazırlık yaptığı bir yer olarak görüyoruz.
Madde insanın hayatı için yeterli değildir. Manasız maddenin hiçbir anlamı yoktur. Maddi imkanlar ne kadar çok olursa olsun manevi imkanlardan yoksun olan insanların, milletlerin akıbeti hayır olmaz. İşte biz inancımızdan gelen ruhla, ecdadımızdan aldığımız mirasla maddi ve manevi hazırlıklarımızı asırlar boyunca, medeniyetimiz boyunca birlikte yürüttük. İnşallah bundan sonra da birlikte yürütmeye devam edeceğiz. Rabbimiz milletimizi, neslimizi bu ruhtan uzak eylemesin.
İstiklal Marşı şairi öyle güzel bir dörtlük koymuş ki İstiklal Marşı'na, her okuduğumuzda sonunda amin dememizi gerektiren dua mısralarından oluşan bir dörtlüktür bu: ‘Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli, Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli, Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli, Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.’ Amin.