Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Safi Arpaguş, İstanbul’da Eyüp Sultan Camii’nde hutbe irad etti ve ardından Cuma namazını kıldırdı.
Muhterem Müminler!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün ashabı ikrama helaller ve haramlarla alakalı birtakım bilgiler anlattıktan sonra onlara şu ikazda bulunmuşlardır: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi olursa bedenin tamamı iyi olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! İşte o et parçası, kalptir.”
Aziz Kardeşlerim!
Kalp; Cenab-ı Hakk’ın Nazargah-ı, Makarr-ı İlahidir. İman ve takvanın, irfan ve hikmetin mekanıdır. Nezaket ve zarafetin kaynağı orasıdır. İlahi aşkın ve muhabbetin mihenk noktası yine kalptir. Kalp sevgi ve nefretin, cesaret ve korkaklığın, iyilik ve kötülüğün, hasılı bütün duygularımızın merkezidir.
Muhterem Müminler!
İnsan, Allah ve Resulüne gönülden inanıp Cenab-ı Hakk’ın zikrini kalbine yerleştirdiği zaman gerçek huzuru elde edecektir. Nitekim hutbemize başlarken okuduğumuz ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz, “Doğru yolda olanlar, iman edip Allah’ı zikrederek kalplerini huzura erdirenlerdir. Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.” buyurmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’i okuyan, dinleyen, öğrenen, öğreten, onun rahmet yüklü mesajlarını hayatının her anına ve her alanına aktaran kişinin kalbi, ilahi tecelliye mazhar olan kalptir. Kul, kalbini fani olandan kurtarıp baki olana bağladığında, İslam’ın hakikatleriyle cilalayıp tövbe ve istiğfar ile günahlardan arındırdığında dünya ve ahiret mutluluğu onun olacaktır.
Cenab-ı Hak, “Mahşer günü, insana ne mal ne de evlat fayda verir. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler o günde fayda bulur.” buyurarak bu hususa dikkatlerimizi çeker. “Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler, Yevme la yenfeu’da kalb-i selim isterler.” şeklinde şairin ifade ettiği hakikatte bu ayetin mealidir.
Aziz Kardeşlerim!
İnsan, şeytanın ve nefsinin aldatmalarına kapılır; şirk ve küfrün, riya ve gösterişin, hırs ve tamahın, öfke ve şiddetin esiri olursa o kalp katılaşır. Sevgisinde soğukluk, sözlerinde sertlik, davranışlarında acımasızlık kendini gösterir. Kişi; yönünü şaşırır, istikametten ayrılır, ibadetlerden uzaklaşır, helal-haram hassasiyetini kaybeder ve günahlara dalarsa o kalp kararır.
Kulağı gerçeği işitmez, dili doğruyu söylemez, gözü hakikati görmez olur. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in bu husustaki uyarısı gayet açık ve nettir: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ederse kalbi parlar, temizlenir. Günaha devam ederse siyah nokta artar ve sonunda tüm kalbini kaplar.”
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), kalbinin katılığından şikayet eden bir ashab-ı ikramdan bir kimseye, onun yumuşaması için ihtiyaç sahiplerine ikramı ve yetimin başını okşamayı emretmiştir. Evet, yaptığımız her iyilikte kalbimize yansıyan bir güzellik vardır. Eşimize ve çocuklarımıza güler yüz göstermek, anne ve babamıza hürmet etmek, komşumuzun hakkına riayet etmek, yaşlılara ilgi göstermek, hastaları ziyaret etmek, yetim ve öksüze kol kanat germek kalbimizi yumuşatır, ruhumuza mutluluk ve esenlik verir.
Bize düşen; Hakk’ın aynası olan kalbimizi iyiliklerle donatmanın gayretinde olmaktır. Kimsenin kalbini kırmamak, gönlünü incitmemektir. Kalbimizi kirleten gafletten, paslandıran kötülüklerden ve karartan günahlardan uzak durmaya çalışmaktır. Namazla, zikirle, Kur’an’la, hayır ve hasenatla onu diri tutmaktır. Unutmayalım ki, kalbimizi İslam’ın nuruyla aydınlattığımız takdirde Allah’ın razı olduğu bir Mümin ve kul oluruz.
Hutbemizi Allah Resulü (s.a.s)’in şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”